27 Mayıs 2012 Pazar

Eurovision polemikleri

Yazmayacaktım aklımın ucundan dahi geçmemiş bir yazıydı bu.Ama sinir oldum ve ben sinir olunca harbi olurum..İki dakikalık arkadaş notu atmış mı diye dersten başımı kaldırıp facebook'a bakayım dedim.Çok af edersiniz bir dingil şahıs var iyi bilirim dingil olduğunu bir resim paylaşmış."Şarkıyı ingilizce söyleyen arkasında devamlı haç işareti gösteren yahudi şapkası takmış can bonomodan ne beklerdiniz ki ,kınıyoruz" falan şeklinde sanırım daha uzundu da bunun özeti böyle bir paylaşım gelmiş.
Öncelikle buradan gülüyorum onunda ağzının cevabını verdim ama buradan toptan cevap verelim.Can Bonomo'nun danışmanı gibi cevap vereyim .
Öncelikle Can Bonomo hayranı falan değilim ama din,dil,ırk yobazlığına karşıyım.İnsanların hangi ırktan doğacaklarını bilemedikleri gibi hangi dini seçeceklerini de bilemezler.Sadece bunlara bakarak insanları neden yargılıyorsunuz.Hepimiz insanız sonuçta .Adam gitti işini yaptı döndü geldi o sonucu hak ettimi bence etmedi.Çünkü izlediklerim arasında 4 güzel şarkıdan biriydi.Ki bence birincilik Azerbaycan'ın olmalıydı ne İsveç'i kim vermiş o oyları ..Neyse devam edeyim önce teker teker cevap vereyim.
Can Bonomo seferat yahudisi olmakla birlikte altını çizelim yahudi yani hristiyan değil.Yahudilerim bir sembolü varsa oda davutun mührü olarak anılan terslemesine yapılan iki üçgenin iç içe geçmesiyle oluşmuş bir semboldür yani Can bey kendi dinini orada göstermek istese haç koymaz davutun mührünü koyardı ki nitekim oradaki haç değil paşalar gibi bir çapadır.Yok Illuminati yapmışta yok haç yapmışta hangi kafanın ruh halini yaşıyorsunuz.Ya illimunati hakkında bildiği tek şey zamanın sitesinde geriye aktığı olduğunu bilen siz mi bunları söylüyorsunuz güldüm geçtim.
Gelelim şu şapkaya.Gerçekten hayal dünyasında yaşıyorsunuz siz ya bir kere yahudiler kippa takarlar.Kippada bizim yaşlı yada hacı dedelerimizin yada babalarımızın namaz sırasında taktığı bere mi denir emin değilim yada şapka aynı ona benzer onun baya minyatür halindedir bunuda sadece din adamları ve aşırı dindarlar takar.Can Bonomo'nun taktığı şapkayı o kadar film izlemenize rağmen hala öğrenmediniz kaptanlar takar.Ki bu şapka genelde kaptan ve çöpçü şapkası olarak bilinir.Yok o şapkayı kippa taktığı için takmış ya geçin bunları.Bunları yazanlarda bizi bu ülkede kürt,türk,laz,çerkez diye ayırmak isteyenler değil mi? Hala utanmadan Can Bonomo'ya saldıracağına önce insanlığından utan derim ben..
Son olarak ingilizce şarkı konusuna gelelim Sertap Erener ingilizce şarkı ile birinci olduğunda her yerde söyleyen siz değil miydiniz ne dokundu size şimdi..Dün "Everyway that I can" diye bağırıyordunuz ya ingilizce büyüsüyle yanıp tutuşuyordunuz.
Bunu yapmayın insanı insan diye yargılamyı öğrenin önce.Çok biliyorsan al kardeşim besteni çalgını Trt ye git ben katılacağım de yeterki artık şöyle insan düşmanlığı bölücülük yapmayın yeter ki.Bıktık..benim favorilerim;

Kıssa şeyler

İleride evleneceğim adam ayağını denk al çünkü benimle evleneceksin bir yamuk yapma.. :D

Güldürdü

"20 yıl sonra kızımın kalbini çalacak o çocuk şimdi tıpkı bir gerizekalı gibi oturmuş yumurcak tv izliyor. Salak damat sinirimi bozdu bak şimdi." :D 

Sedrick evlenmiş

Sedrick sonun da Chan ile evlendi.Yakınen takip ettiğimiz Mark Zuckerberg(bilmeyenler için açıklamayacağım git bak ) geçen günlerde 5 gün önce falan evlendi.Yaşadığım hayal kırıklığını falan bırakın yani pek çok Zuckerberg'e aşık olan kız da herhalde delirmiş olmalı..
Ama varya bir kat sevdim şu civciv kafayı Chan'i tıp fakültesini bitirmiş bu arada geçen günlerde geçen hafta aslında buda basmış nikahı ve zengin olmadan önce taaa Harvard zamanlarından sevgililermiş şu adamı görsem vallahi "yaşa be koçum parayı buldun değişmedin" diye sırtına güm güm vurası geliyor insanın.
Buradan Zuckerbergciğime o kadar paran var allah gözünü doyursun ben olsa 190 bacak boyunca sarışın cillop gibi hatun alırdım yada abi o düğün ne lan bu nasıl cimriliktir diyenlere inat ben seni destekliyorum.Beni düğüne çağırmadın çok ayıp ettin ama kırılmadık sana Sedrick(acaba nasıl yazılıyor Sedrick) sana evlendiğine üzüldük..
Haydi bir yastıkta kocayın..
"28 yaşında ve Chan ile evlenmiş Facebook sahibi iseniz hayat çok rahat olabilir" :)

25 Mayıs 2012 Cuma

Kubbende

Gökyüzüne bak içinde kimler var
Koşturan umutlar görüyorsun
Bir ince belli çay bardağı
Hayal ettiğin birisini
Bir şarkı geliyor kulağına
Gökkuben ellerinde diyor
Açıp bakarsan düşmeden
Bir paraşütle atlamak kadar cesur
Hızlı atan kalbin ile bak kubbene
Günahların olsun içinde
Ve sevapların sayıları önemli değil
Bir küçük umuttur
Birlikte edilen sohbettir
Aynı evrende olmak
Aynı kubbeye sığmak..
Gülnihâl 


24 Mayıs 2012 Perşembe

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Bal gibi..

Hiç mi için sızlamadı?
Ellerinle verdin ele
Ki bu eller başka ele dokunmadı
Bu sitem dön diye



Sevmezsin çok söyleneni
Güzel başını ağrıtmak değil derdim
İnanma dostlara iyi değilim
Sadece bilmiş ol diye 
Gel de sen savun kolaysa kalbime
Bu sebebsiz ayrılık nedendir ki?
Kimse sen gibi kimse ben gibi olamaz
Biliyoruz ikimiz de bal gibi
Gel de sen savun kolaysa kalbime
Bu sevimsiz ayrılık nedendir ki?
Kimse sen gibi kimse ben gibi olamaz
Biliyoruz ikimiz de bal gibi
Hala seviyoruz ikimiz de bal gibi

22 Mayıs 2012 Salı

Çek(ip) Gid(es)im

"Çekip gidesim var artık yalan dünyadan
Önüme çıkıp duran sahte yüzlerden
Hiç bir söz bir nefes kesmiyor beni
Nedense bir kaç gündür gidesim geldi."
Durumunda mısınız? Evet buraya buraya sınavlar yaklaşıyor finallerle savaşma vaktimiz geldi gelmek üzere..Bilmiyorum aslında şuraya kaç kez girdim kaç kez yazmak istedim kaç kez yazıp taslakladım saymadım o kadar çok oldu ki o kadar yazmak istedim hep bir şeyler beni tutuyor gibi.
Anlamsız şeyler içinde yüzüyorum.Arada derin anlamlara falan dalıyorum işte.Kısacası bir ikizler burcu gibi oluyorum zaman zaman.Son zamanlarda bazı duygular yüzünden gene bu duygularım ağır basmaya başladı.Bir tür kulaklarını tıka mekanizması mı diye düşünmeden edemiyor insan.Belki de yapmadığım şeylerde yapıyormuşum durumunda kalmam yaptığım her şeyin silinip yok olması beni yoruyor.O kadar tüm hayatıma işlemiş bir durum.Nefes almak gibi artık..
Hem beynen hem ruhen hem kalben hem bilmiyorum çakralarım falan bile tatile çıksın ya modunda oluyorsunuz.Okulda beni çok geriyor okuldaki bazı kişileri görmek.Yada bana kedi bakışları ile ki bu sokakta yağmur altında bırakılmış olan kediler genelde onların bakışlarını görmek ..Okula gitmek istemiyorum.Şeytan tüyüm her yere bulaşıyor ama bir bana uğramıyor..Saçma sapan haller ,ruhsal durumlar falan.Değişmeyen tek şey kalp.Bir kalbim kaldı onuda alma kader durumuna geldim artık.
Kalbime de gözüm gibi bakıyorum ama sakınan göze çöp batar misali sakındıkça gözüme dizime her yerime batıyor alim Allah.Olsun benim en güzel parçam içinde sadece benim sevip koruyacağım bir kısım var ve buna kimse karışamaz değil mi.Hele karışın vallahi yırtarım ağzınızı..
Neyse ne diyordum çekip gidesim var.
Ne çekip gidesim varmış yazının sonuna geldim ve anladım ki evim evim güzel evim.
Çekip gitmeye niyetim yok buralar benden sorulur ..
Evim..
Evimi bırakırmıyım ben be he heyt..

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Bir yıldız kaydı

Bir yıldız kaydı
Biri sağdan biri soldan
Aslında iki idiler
Ama tek göründüler
Biri sağdan biri soldan
Düşerken tutmaya
Tutarken yakalamaya
Gücüm olsaydı bile
Elimi yaktı
Yüreğimi yaktı
Öyle parlaktı ki
Yaktı geçti
Bir dilek tutamadan
Hayatımdan
Kaydı geçti
 g.

15 Mayıs 2012 Salı

Hakim Bey

Şu sıralar sabahları Pal fm de duyduğum araçta dinlerken kendimden geçtiğim Levent Erim'in "Bana Günaydın deme..Günaydın Tatlım" sesi ile güne başlarken onun müziklerinin arasında duyduğum enfes bir şarkı var..Hem sözleri hemde ses ile beni benden alan şarkı aradım ve buldum..Sanırım 1000 gün dinleyeceğim artık benim en sevdiklerime yerleşti nedeni sözlerinin tam benlik olması..Hep düşündüğüm kelimeleri bir şarkı ile bu kadar güzel ifade edilmiş..
Çıldırıyorum adamın sesini duyunca o nasıl bir gırtlaktan şarkı söylemektir bugulu bugulu sevdim Mehmet Erdem'i..
Mehmet Erdem'in herkesin çok iyi bildiği Sınıf dizisinin "Gözlerimi açsam da sende çıksan karşıma gel beni azad et kayboldum karanlıkta ben bizi unutmam gitmek yakışmaz bana yolcuyuz hayatta sen gel otur yanıma"şarkısını söyleyen kişi olması da iyi oldu hani..
"Fikrim firarda mapusa sığmaz eyvah"
"Gelsin jandarma polis karakoldan"
"Şikayetim var cümle yasaktan"
Bunlar nasıl sözlerdir efendim ya beni deli edip vay be dedirtmek içinmidir..İçimdeki anarsişt ruha hitap ettiğini kabul ediyorum..
Sözlerini yazalım...Daha önceden Zülfü Livaneli'de söylemiş fakat Zülfü bey kusura bakmayın sizi çok çok severim özellikle" Ey Özgürlük" şarkınıza hastayım ama bu başka ya cidden bu ses başka..
Söz ve müzik Sezen Aksu'ya ait olması beni çok şaşırttı onun tarzından çok uzak olsa da sırf bu şarkıyı yazdığı için Sezen Aksu'nun ellerini öpmeli ..

                                                                         Şikayetim var cümle yasaktan
                                                                         Dillerimi Hakim Bey bağlasan durmaz
                                                                         Gelsin jandarma polis karakoldan
                                                                         Fikrim firarda mahpusa sığmaz eyvah

                                                                         Gün olur yerle yeksan olurum
                                                                         Gün olur şahım devri devranda
                                                                         Kanun üstüne kanun yapsalar
                                                                         Söz uçar yazı iki cihanda eyvah

                                                                         Sussan olmuyor susmasan olmaz
                                                                         Dil dursa Hakim Bey tende can durmaz
                                                                         Yazsan olmuyor yazmasan olmaz
                                                                         Kaleme tedbir koma tek durmaz

8 Mayıs 2012 Salı

Dondurma

Efendim o nasıl dondurma yemektir.Bugün oturuyorum sınıf arkadaşlarım dondurma yemeğe karar verdiler..
Sende istiyor musun ? dediler..Yok ben almayayım hastayım ben..
Neyse bunlar alıp gelmişler..Kızlardan bir tanesi efendi efendi yiyor ..
Diğerinin ağzı kuyu gibi yahu dibine kadar sokuyor ağzının..
Efendim midem bulandı..
Yüzüne yeter be küçük dilinle bütünleşti diyesim geldi.Birde o kadar erkeğin arasında..Herkes hasta gibi izlerken..
Ne bileyim ya zaten sokak ortasında dondurma yemeği seven bir insan değilim genelde şu iki bisküvi arasındaki dondurmaları daha çok seviyorum..Böyle ne yüzünüze yapışır nede uygunsuz kaçar..
Ya lütfen kızlar ağzın dibine kadar sokmayın şu dondurmayı tamam eriyor ama hemen mahvolmuyor..
Yavaş yavaş efendi efendi yiyin..
Ha şu güzeller güzeli sarı şeker gibi yiyecekseniz ayrı ama böyle yemeniz içinde 5 yaşında olmanız lazım..
Not:Ya şu cimcimeye bak bu benim kızım olabilir mi ..Belki benim kızımda böyle olur :D 

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Goethe derki;

Goethe'nin Frau von Stein'a yazdığı bir ayrılık mektubundan bir satır, görünürde kendisini çağıran hiç kimse olmadığı halde çıkıp geliverdi. 'Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık ama herşeyi olduk' diye yazmıştı Alman şiirinin Zeus'u. 
'Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık...' 
Bu kısa mektubun tümünü okumak için duyduğum ani istekle hemen eve dönüp 'Goethe'nin Mektupları'nı çıkardım. 
Kendisinden yedi yaş daha büyük olan, evli ve dört çocuk sahibi soylu kadına bu mektubu yazdığında Goethe yirmi yedi yaşındaydı, bütün hayatını geçireceği ve 'Ben Weimar'lı bir dünya vatandaşıyım' diyeceği Weimar'a geleli henüz bir yıl olmuştu. 
Daha o yaşında, çok az yazara nasip olmuş olağanüstü bir şöhretin tadını çıkarıyordu, yirmi altı yaşındayken yazdığı 'Genç Werther'in Acıları' yalnızca Almanya'da değil bütün Avrupa'da büyük ilgi görmüş, kıtanın hemen hemen her yanında gençler Werther gibi giyinip Werther gibi konuşmaya, Werther gibi ölmeye başlamışlardı. Sokaklarda, Werther'in kitapta anlatılan kıyafetine bürünmüş, altın düğmeli mavi frak, sarı pantolon, fırfırlı pantolon, fırfırlı beyaz gömlek giymiş binlerce genç dolaşıyordu. 
Goethe'nin bu kitabında, çok yakın bir arkadaşının sevgilisi olan Charlotte Buff'a duyduğu aşkı ve bu imkânsız aşk nedeniyle çektiği acıları çok içten anlattığı için gençleri bu kadar etkilediği söyleniyordu. 
Sonunda çareyi tutkuyla sevdiği kadının yanından kaçmakta ve duygularını yazıp kurtulmakta bulmuştu. 
O büyük aşkın ertesinde rastlamıştı bir başka Charlotte'a. 
Charlotte von Stein zarafeti ve etkileyici kültürüyle bağlamıştı genç yazarı kendisine. 
Zor bir ilişkileri vardı. 
Sık sık yaptıkları kavgalardan birinde Goethe işte o mektubu yazmıştı. 
'Neden sana acı çektiriyorum sevgilim? Neden hep, ya sana acı çektirmek ya da kendi kendimi aldatmakla geçiyor günler. Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık ama herşeyi olduk... Seni artık görmeyeceğim. Yıldızları nasıl seyrediyorsam, bundan böyle sana da öyle bakacağım demek.
İnsana ait bütün duyguları şiirlerinde ve yazılarında anlatan Goethe, sanki anlattıklarını daha iyi bilebilsin diye tanrının kendisine bağışladığı bütün çelişkileri ruhunda barındıran bir yazardı ve elbette ki bir aşk ilişkisini tek bir mektupla bitirebilecek birisi değildi. 
İlişkileri, Goethe çok daha genç ama çok daha basit bir kıza aşık olup onunla evlenene ve von Stein'ı 'Cenazemi onun evinin önünden geçirmeyin' dedirtecek ölçüde kızdırana kadar uzun yıllar sürdü.
'Birbirlerinin hiçbir şeyi olmayacakken herşeyi olmaya' devam ettiler. 
Hem çok sevdiği hem çok beğendiği biriyle 'onun hiçbir şeyi olmamak' üzere yola çıkıp onun herşeyi olmaya varmak, kabul etmeli ki, insanın ilgisini çeken bir macera. 
Hele bunun 'birbirlerinin herşeyi olmak için yola çıkıp birbirlerinin hiçbir şeyi olan' insanların çoğunlukta bulunduğu bir dünyada yaşandığını düşünürseniz, daha baştan 'birbirinin hiçbir şeyi olmamaya' karar vermenin sihrinin etkisinden pek kurtulamazsınız. 
'Sen benim hiçbir şeyim olmayacaksın ve ben senin hiçbir şeyin olmayacağım' deyişteki korkunç vazgeçiş, hep biraz uzakta kalıp, aradaki bağın, kararlarla, sözlerle, açıklamalarla, nikâh kağıtlarına atılan imzalarla, birbirinin sahibi olabilmek için duyulan isteklerle değil de yalnızca karşısındakine hissedilen sevgiyle sürebileceğine olan muhteşem inanç, bir aşkı bir buçuk asır sonra da hatırlanır kılıyor elbet. 
'Ben senin herşeyin olacağım' açgözlülüğü, sevdiğin insanı kendi varlığınla sarıp dünyadan kopartarak, yalnızca kendine ait, başkalarının girmeyeceğinden emin olduğun bir kapalı bahçe haline getirme arzusunun boğuculuğu; kimse kimsenin 'herşeyi olamayacağından' sonunda insanı sıkıntıyla bunaltarak, karşısındakinin 'hiçbir şeyi olmama' isteğine sürüklüyor herhalde. 
Tersine bir yolculuk varmış gibi gözüküyor. 
Hiçbir şeyi olmamaktan başlarsan, o geniş özgürlük meralarından 'herşeyi olmaya' ulaşabiliyorsun. 
Herşeyi olmaktan başlarsan, kısa zamanda gideceğin yer 'hiçbir şeyi' olmamak oluyor. 
Hiçbir şeyden başlayan macera artarak, çoğalarak, genişleyerek büyüyor. 
Herşeyden başlayan ise sürekli eksilmeye, azalmaya, sonunda yok olmaya mahkum gözüküyor. 
'Birbirlerinin herşeyi olmak' gelip bir sınıra dayanmanın, her türlü hareketten, kıpırtıdan yoksun iki kişilik bir hapishanenin temellerini atmanın parolasına dönüyor. 
Sanırım, yeryüzünde birbirini seven hiç kimse 'birbirinin hiçbir şeyi' ya da 'birbirinin herşeyi' olmayı becerememiştir, ikisi de imkânsızdır çünkü. 
Birbirinizi seviyorsanız 'birbirinizin hiçbir şeyi' olarak kalamazsınız, sevgi hareket eder, yürümek, ilerlemek, 'herşeyi olmaya' doğru gitmek ister, sonunda 'herşeyi olursanız, ' ondan sonrası bir ayrılık mektubudur ya da daha fenası, bir sıkıntı ve kaçış. 
Ama yine de bu uzun yürüyüşte unutulmayacak epeyce haz ve acı derlersiniz. 
Herşeyi olma arzusu ise, daha sevgi başlarken onun yürüyeceği yolları keseceğinden, sıkıntı, yaşanabilecek birçok haz daha yaşanmadan gelir, vurur sizi. Goethe 'hiçbir şeyi olmamayı' ve 'herşeyi olmayı' daha yirmi yedi yaşında keşfetmiştir; daha sonra bütün hayatı aşkta ve edebiyatta hep bu iki şeyi keşfederek geçti. 
Yirmi altısında parlak bir şöhretle taçlanırken kırkında onu derinden yaralayan büyük bir başarısızlığı, okuyucularının kendisini terkedişini, sekseninde ise gelmiş geçmiş en büyük şair ilan edilişini gördü. 
Yirmi yedisinde sevdiği kadının 'hiçbir şeyi' olmamayı isterken, yetmiş dördünde, karısı öldükten sonra, aşık olduğu ondokuz yaşındaki bir kızın 'herşeyi' olmayı isteyerek evlenme teklif edip reddedildi. 
'Biz birbirimizin hiçbir şeyiydik' diyen serazat çocuk, 'herşeyi olmak' istediği kadın tarafından reddedildiği için arabasında ağlayarak evine dönen adamın acısını da yaşadı. 
Yazarken 'herşeyi' bilen bir yazardı, yaşarken 'hiçbir şey' ona mutluluğun nasıl ele geçirilebileceğini öğretemedi. 
Hiçbir şey ve herşey, hepimiz gibi onun da hayatını altüst etti.

Ahmet .altan(kristal denizaltı)

6 Mayıs 2012 Pazar

Biraz ben

Sanki bu değişen kadınlarda hep kendimi buldum..
Savaşcı..
Çılgın..
Aklı gezgincilikte..
Boynuz yemiş..
Hanım hanımcık..
Yemek yapmayı planlayan..
Biraz savruk..Biraz umurlu..
Biraz umursamaz..
Ben gibi..

Dün Hıdırellezdi

Evet öyleydi..
12 yaşımdan beri kutlamıyorum..
Sorun Hıdır babada değil elbette..Ama kutlayabilecek bir yerim yok..
Hıdırellez kutlayabilmem için tanıdığım insanlarla eğlenerek mutlu olarak yapmalıyım bunu..
benim hıdırellezlerim çok neşeliydi bir zamanlar..
Hıdırellezin günü sabah erkenden kalkar tüm arkadaşların zillerine basar apartman önünde toplaşırdık..
Dağa çıkar yakabileceğimiz envai çeşit çalı çırpı lastik plastik pet şişeleri karıştırıp toparlar hepsini bir
noktaya yığardık..Koskocaman olurdu..Bir tarafa da yakacak stok ederdik..
Akşam o zamanlar ben çok küçüktüm büyük üniversiteli abiler gelirdi..
Onlar ateşi yakardılar biz minicik boylarımızla ateşin kenarlarından atlamaya çalışırdık..
Atlatınca mutlu olurduk..
Zaman zaman terlik altlarımızın yandığı olurdu ama hemen kuma basa söndürürdük..
Ateşlerin içinden atlamak muhteşem bir şey..
Sonra son kalan ateş içine patates ve soğan atardık..
Yerlere kare içinde dileklerimizi çizerdik..Hıdır baba görüp yardım edecekti..
Ev ve aile çizerdim..Aslında o zamanlar ileride aile olmak istiyorum kavramını bilmezdim..
Büyüyeceğim ve anne olacağım..Bir eşim ve çocuklarım olacak..
Aslında bakarsan hiç bir şey bilmediğin bir kuruma dahil olmak için minik bir çocuğa aile ve toplumun öğrettiği
doğal bir çağrışım..
Ne olduğu hakkında fikrin yok ama ailen olmalı..Ve Hıdır baba sana yardım etmeli..
Küçüksün ama bir ev istiyorsun..Eee bir aile evde yaşacak dimi..Çocuk kafası..
Artık bir şeyler çizmiyorum..
Üzgünüm Hıdır baba ben artık Hıdırellezi de kutlamıyorum...
Aslında emini çok eğlencelidir ama yapacak bir şey yok..
Bugün dışarıda gördüğüm kadarıyla baya bir kişi Hıdırellezi kutlamış hatta sanırım bunu yapanlar çocuk
aynı benim gibi ev ve aile çizmişler..
Neyse..
Mutlu geçmiş  hıdırellezler..

Yoruldum

Yoruldum..
Biraz hayattan..Biraz düş kurmaktan..
Biraz insanlardan..
Biraz olaylardan.Çevreden..
Kendimden..
Sınavlara çalışmaktan..
Yoruldum durup düşünmekten..Bir adım ötesine göz gezdirmekten..
Tekrar başa dönmekten..İnsanların umursamazlıklarından..
Bencillikten yoruldum..
Resim yapmak istiyorum.Belkide sahile inip bir gün tek başıma ayaklarımı denize sallandırmalıyım..
Bilmiyorum ama yoruldum..
İnsanları düşünmekten ,kırmamaya çalışmaktan..
Gülümsemekten..
Yoruldum..
Ve sadece yoruldum dediğim an bile yoruldum..
Parmak uçlarıma kadar..

1 Mayıs 2012 Salı

Neyin kafası bu

                                      Ooo Shit,Hur Şit..

Eskileri anımsamak


                                                                              Herneyse bilmek istiyorum 
                                                                              Doğruyu Söyle 
                                                                              Lafi dönüp dolaştırmadan 
                                                                              Ne varsa Söyle 
                                                                              Trajediye hic uzlaşmalar yok 
                                                                              Haydi durma git 
                                                                              Gozlerin Anlatıyor 
                                                                              Durma durma git ... 
                                                                              Veda Etme, veda Etme ...

                                                                              Bilmediğimi mi Sandin? Oyun oynama 
                                                                              Alıştım ben met fikre, artik Uzatma 
                                                                              Acıtmaz gerçekler, zaten görüyorum 
                                                                              Kapıyı Açıldığında çıkarken 
                                                                              Durma durma git ... 
                                                                              Veda Etme, veda Etme ...

                                                                                Uzaktasın
                                                                                Özlemek üzüyor
                                                                                Kimlerin yanındasın
                                                                                Kimlere ağladın
                                                                                Farkındasın
                                                                                Kaç yüzde çizgin var
                                                                                Kaç kalbi ağlattın
                                                                                Hayalini yıktın
                                                                                Özlüyorsun
                                                                                Kalpsiz bedenini
                                                                                Parlamayan bedeni
                                                                                Anlamsız sözleri
                                                                                Sevmesen bile
                                                                                Aşkı tadan ben
                                                                                Bilmesen bile
                                                                                Gönül eğlendiren sen
                                                                                Kalpsizmi doğar güneş
                                                                                Sensiz geçmiyor günüm
                                                                                Aklımdasın
                                                                                Bu gece yastığımda sana akıttığım bir damla yaş

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Eskiden beri sevdiğim iki şarkı Sade grubunu kaç zamandır anımsamaya çalışıyordum çünkü bu şarkılarını çok severim ve bir şeyi anımsamak istediğiniz zaman direk aklınızdan uçar..Tesadüf eseri ya Kırmızı'nın Veda Etmesini dinleyeyim derken aşağıdan bana Sade grubu el sallıyordu..Şok oldum evet dedim buldum seni bebeğim :) Ve evet onlardı ve yaşadığım sonsuz mutluluk anlatılmaz yaşanır haldeydi..
Baktım bakıştırdım bir insan evladı da internete şu grubun şarkı sözlerini yazmamış hiç üşenmedim ben yazdım..
Umarım herkes beğenir..Yada beğenmeyin kardeşim bana kalsın ..